Türkçe ve Farsça

Talisman_Ist
6 min readMay 21, 2017

--

Ortak Kelimelerimizden Birkaç Örnek, Sonda Bir Mini Sözlük

İran, Persepolis

(…) İran’da yaptığımız çalışma ve toplantılara gelince… Yeni bir şeyler öğrenmekten her daim keyif almış kimseler olarak aynen bizler gibi yetişkin, koca koca insanların aynen bizim heyecanımızla oturup dinlemesi, samimi ilgileri, çalışma hevesimizi daha da arttırıyordu. Ağabeyim İngilizce anlatıyordu, söylediklerini Farsça’ya çeviren çevirmenlerimiz vardı, ben ise herhangi görev verilmesini bekliyor, zaman zaman bir şeyler hatırlatıyor veya sunumlar gösteriyor, daha ziyade notlar alıyordum. Bir ağabeyimi, bir tercüman(lar)ı dinler ve İngilizce ile Farsça kelimeler kulağımdan içeri girerken Türkiye’de kullandığımız onca kelimenin aslında oradan geldiğini, olasılıkla oradan aldığımızı fark ettikten bir süre sonra artık kendimi tutamayıp ortak kelimeleri not almaya başladım. Şaka değil, tam 6000 ortak kelimeyi kullanıyorduk ancak bunların bir kısmı birbirinin zıt anlamında kullanılıyordu. Ben sırf derslere kulak kabartarak 300’ün üzerinde ortak kelime çıkardım ve böylece küçük de olsa kendi çapında bir sözlük oldu.

“E”lerin, “a”ların ve “i”lerin farklı telaffuzlarına kulağınız alıştıktan bir süre sonra ortak kelimeleri ayırt etmek ve hatta bazen onun da ötesine geçip belli cümlelerin dahi anlamlarını tahmin etmek mümkün oluyordu. Tanıdık gelen ifadelere birkaç örnek vermek gerekirse;

Alâmet mahsus (Özel (bir) işaret)

Ȃmâde (Hazır)

Aşegh (Aşık)

Ateş (e’nin telaffuzu biraz farklı, yanlış söylenen ‘benzin’ veya ‘genç’teki gibi)

Ateş-Neşani (İtfaiye)

Bademcan (Patlıcan)

Béden

Behane (Bahane)

Beynulmeneli (Enternasyonel)

Birader

Biyolojikî

Censiyet insan

Cerrahi

Ceryan

Cevab

Cevab seri (Hızlı cevap)

Çadur (Çadır veya kadınların giydiği siyah çarşaf)

Çay

Çemen (Çimen)

Çunki

Damad

Eger

Ehemmiyet

Ehtimale ziyad (Büyük ihtimalle)

Ehtiyac

Elektrisite (Elektrik)

Ertebat (İrtibat, Temas)

Ertebat-e çeşmi (Göz teması)

Esabi (Asabi)

Etraf

Evvel

Eziyet

Ferdî

Gayrı resmi

Gerçi

Gerden (Gerdan, Boyun)

Ghebul (Kabul)

Ghelb (Kalp)

Ghırmız (Kırmızı)

Gısmet

Fars Alfabesi

Hadese (Hadise, Olay)

Hadise millî (Milli olay)

Halet-i ruhi (Ruh hali)

Her

Hessas

Hessasiyet

Hevades

Hèycan

Heyvan (Hayvan)

Heyvanat (Hayvanlar)

Heyvanat vahşi

Hodafis? (Nasılsınız?)

İngilistan

İran

İskele

Jeolog

Kadim (Eski, Kadim)

Kamyonet

Kapsule Gaz (LPG tüpü)

Kenar (Kenar)

Ketab (Kitap)

Khiar (Hıyar, Salatalık)

Khoş (Hoş)

Khususi (Hususi)

Khususiyat

Maharet

Mecbur

Meclis

Mektub (Mektup, Yazılı)

Merkez

Mesraf

Mesuliyet

Meşhur

Mikrofone

Mutaasıfam (Üzgünüm)

Nokta-i aslî (Peki şimdi açıklamaya gerek var mı? :))

Park-e millî (Açıklamaya gerek var mı? :))

Şaffaf

Şahs

Şehr

Şekayet

Şerket-e gaz (Gaz şirketi)

Şimal (Kuzey)

12 Bin Sene Önceden, Luristan’daki Mirmalas Mağarası’ndan Eski Farsça yazı

Tabiat

Tahmini

Tahsilat

Taksimat

Taktikî

Taraf

Tecrübe

Tesaduf (Araba kazası)

Tesadufi (Tesadüfen)

Teşekkur (“u” ile)

Teşkilat

Teşvigh

Teyid

Tork (Türk)

Torkiye

Türkemen

Umid

Umumi

Vazife

Ve

Walide

Yani

Yar

Yunan

Zayif

Zeman (Zaman)

Zemin (Yer)

Lut Çölü

Oradaki Notlarımdan

Her ne kadar ortak kelimelere nispeten alıştıysak da toplantının ilerleyen dakikalarında ağabeyimin İngilizce söyledikleri, mütercim tercümanın onları Farsça’ya çevirmesi gibi kulağımızın artık aşina olduğu seslerin bir an dışına çıkıldı ve ansızın salonun uzak köşesinden bir ses yükseldi: “Çay tâze!

Tek kelimeyle şok olmuştuk ve arkamıza dönüp baktığımızda salonun en arkasında koca bir semaver gördük, mola için meğer arkada çay demliyorlarmış, demek artık demlenmişti, çalışmalara başlayalı yeteri kadar zaman da geçmişti ve artık mola verilebilirdi. Ama onca İngilizce ve Farsça kelime arasında bunu bize “Türkçe” :)) olarak bildirmelerine resmen şok olmuştuk. Gerçi çoğu katılımcı İngilizce bilmediğinden zaten aramızda Türkçe, Arapça ve Farsça karışımı bir dille anlaşmaya çalışıyorduk. Çayı demleyen çocuk şaşkın bakışlarımızı görünce “Çay âmâde?” diye durumu bir de başka ifadelerle belirttiğinde ağabeyimle beni gülme tuttu. Evet, elbette ne söylediğini anlamıştık.

Size ilginç bir diyalog aktarayım. İki İranlı’dan biri diğerine İngilizce öğretiyor ve ikisi de Farsça konuşuyor:

“Hello, yani Selâm. Thank you, yani Teşekkur”

“Ahhh!.. Teşekkuuur!…”

(…) Çevirmenlerle de çok yakın ilişki içine girdik. Biz onların nispeten durağan hayatına renk olmuştuk, onlar ise bizim için çoğu zaman dış dünyayla aramızdaki direkt bağlantıydı. Tercümanlarımızdan biriyle, Mahmud diyelim, onunla ilk dönemimizde diğerleriyle olduğundan daha yoğun zaman geçirdik. Sabahları bazen arabasıyla, bazen de bir taksiyle gelip bizi alırdı (sahi, taksi fiyatları inanılmaz düşüktü). Yolda giderken de onun müzik CD’lerini dinlerdik. İran’da onun vesilesiyle Pink Floyd duymak şaşırtmıştı örneğin. “High Hopes”u sevdiğimizden bazen üst üste çalardı. Bir de Sting’in “Englishman in Newyork” parçasını “İran’da bir Türk” olarak değiştirip şarkıyı o şekilde söyleyerek sabah erken saatlerde hep birlikte bağıra çağıra Sting’e eşlik ederdik.

Bazen de özel şoför gönderiyorlardı. Genelde sabahları aynı şoför gelirdi bizi almaya ve o da çok âlem bir adamdı. İngilizce sadece 2 şey bilirdi: “How are you?” (“Nasılsınız?”) bir de “Thank you” (“Teşekkür ederim”). Aslında belli, çok da konuşkan biriydi fakat sadece iki şey söylemeyi bildiği için (ancak yenilerini öğrenmeye de açıkça direnci vardı) onları hemen her tür durum ve duyguya yakıştırıp, gereğinde ses tonunu veya bakışlarını değiştirerek (örneğin tek kaş kaldırıp falan) kullanıyordu ve böylece anlamlar zenginleşip bambaşka ifadelere bürünüyorlardı.

Sabah bizi evden aldığında ve arabasına bindiğimizde samimi bir merak ve keyifle hemen “How are you?” diyordu. Biz de İngilizce olarak “İyiyiz, sen nasılsın? ” diyorduk ve bu kez de genellikle ağırbaşlı, memnun bir tonda “How are you” diye noktalayarak özetliyordu kendi durumunu. İyiydi işte yani, gayet iyiydi. Acaba biraz nane şekeri ister mi diye uzattığımızda memnun ve yumuşak bir ifadeyle “How are you” diyerek teklifimizi kabul ediyordu çünkü diyelim sabah o saatte nane tadı elbette iyi olabilirdi. Ancak bazı öğleden sonraları teklif ettiğimizde kaşlarını çatarak: “How are you!..” diye teklifimizi nazikçe ama kesin bir ifadeyle reddedebiliyordu çünkü şimdi bizi bırakınca direkt nargileye gidecekti, ağzının tadını bozması pek uygun olmazdı.

Çok hoş biriydi ve ismini not almadığım için üzgünüm. Sağlığının ve keyfinin halen yerinde olduğunu umuyorum o tatlı insanın.

(…) Perşembe günü çalışma alanımıza gittik, bir baktık koskoca bina bomboş… Tek bir salonda sadece birkaç kişi görünce niye binada kimse yok diye sorduk, “Penc-şembe” olduğu için binadaki herkes tatil dediler ancak bizler oradaki sınırlı zamanımızı verimli geçirebilmek için haftanın 6 günü çalışıyorduk. Bu arada “Şembe” “Gün” demekti ve “Cumartesi” gününü ifade ediyordu. “Yek-şembe” yani “Birinci gün” Pazardı, “Do-şembe” ikinci gündü ve kesinlikle “Pazartesi” demekti, “Se-şembe” “Salı” demekti, “Cihar-şembe” “Çarşamba”ydı, “Penc-şembe” elbette “Perşembe”ydi (demek onu büsbütün bozup almıştık) ve hemen ardından gelen “Cum’aé” ile birlikte tatildi.

2 bin Yıllık Bem Kalesi

Mini Sözlük

Merhaba: Salaam

Günaydın: Sob behayr

Hoşgeldiniz: Hoş amedid

Hoşçakalın: Hodaafis

Evet: Are, Beele

Hayır: Ne

Hayır teşekkürler: Ne mersi

Teşekkürler, Sağolun : Mèmnun (Yanlış söylenen “benzin”deki “e” gibi), Mersi (Yanlış söylenen pembe’deki gibi ince bir “e”, Mersi’nin hoşluğu samimi olduğunuz olmadığınız herkese söylenebiliyor), Teşekkur, Muteşekkirem (ü yok orada nedense)

Çok teşekkürler: Heyli memnun, Muteşekkirem

You’re welcome: Haheş mikonem, Gabali nedare

Özür dilerim: Ozr mikham

Nasılsınız? Hali şoma çetore? (“Çetore” veya “Hubi” deyince daha günlük konuşma dili)

Ben iyiyim, siz nasılsınız? Men hubem memnun, şoma çetorid?

Adınız nedir? Esme şoma çie? Esmetun çie

Adım (…): Esm e men (…) est

Adam, Beyefendi, Erkek: Aga

Kadın, Bayan: Hanum

Çay: Çay

Kahve: Gahve

Sigara: Sigar

Su: Ab

Mineral suyu: Ab-maadenii

Soda / Soft drink: Nuşabe

Bir tane soft drink lütfen: Yek nuşabe lutfen

Yemek: Gezaa

Adana / Urfa Kebap: Kubide

Et tava: Berg

Restoran: Restoran

Hangi restoran iyidir? Kodem restoran hub e?

Nerede? Kocaa?

Afiyet olsun: Nuşe can

Bu ne kadar: Gıymeteş çende? In chandeh?

Bilmiyorum: Ne midunem

Lütfen: Lutfen

Üzgünüm: Mutaassıfam

Otobüs: Otobus

Metro: Metro

Ucuz: Erzuun

Pahalı: Gerun

Ucuz: Erzun

Gün: Ruz

Gece: Şeb

Taksi: Taxi

Ne taraf / taraftan? Kodum teraf?

Nerede? Kocaa?

Mersi, Teşekkur

Sıkıcı olmamak adına ortak kelimelerden not aldıklarımın sadece bir özetini buraya aktardım. Seyahat cümle kalıplarının da öyle. Ancak gidenlerin elinin altında olması için şöyle ele avuca gelir bir liste olmalı diye düşündüğümden çok da az yazamazdım.

Oraya seyahat edenlere harika bir tatil, iş seyahati; hedefleri her neyse müthiş zaman geçirmelerini dilerim. Orada yaklaşık 1.5 senemi geçirmiştim ve benim için çok güzel bir tecrübeydi. Şimdi zaman zaman özlediğim yanları olduğunu fark ediyorum fakat bayağıdır sadece uzaktan seviyorum :)

Sabrınız için teşekkürler.

--

--